Hollanda’da yaşamak

Kancer (Nilay) Gökırmak
8 min readNov 18, 2020

--

Hollanda’da yaşamanın nasıl bir deneyim olduğunu anlatan zilyar tane kaynak var diye bu zamana kadar bu konu hakkında bir yazı yazmayı düşünmemiştim. Fakat çevremdeki bir çok arkadaşımın deneyimlerimi merak ettiğini gördüm. Blog yazısı için güzel bir konu :)

Yazımın içeriğini daha önce bana gelen soruları baz alarak yazacağım. Ekstra detay istediğiniz konular varsa da yorum yazıp sorabilirsiniz.

Bu arada Hollanda’yı övdüğüm bir yazı oldu, benden söylemesi!

Konu başlıkları:

1- İş Hayatı

2- Sosyal Hayat

3- Eğitim Hayatı

İş Hayatı

Her ülkede olduğu gibi vergi herkes için en büyük külfet. Bu nedenle Hollanda’ya ‘high skilled’ olarak gelen kişiler ilk 5 yıl için %30 daha az vergi veriyorlar. Bu vergi avantajı aslında burayı tercih etmedeki en büyük etken bence.

Buraya gelmeden önce, sizi işe alan firma sizin için sponsor oluyor ve onun aracılığıyla tüm işlemlerinizi yapıyorsunuz aslında. Bildiğim kadarıyla vergi indiriminden yararlanabilmek için ülkeye giriş yapmadan önce bir firma ile kontrat imzalamanız gerekiyor. İmzalamazsanız %30 vergi indiriminden yararlanamazsınız. Başvurabilmek için gereken şartlara buradan erişebilirsiniz.

Buradaki mülakat süreçlerini merak edenleri şu iki yazımı okumalarını öneririm: ilk yazı ve ikinci yazı. Çok fazla iyi startup firmalarının yanı sıra büyük firmalar da bulunuyor burada. Eğer mülakat deneyiminiz yoksa önce gitmek istemediğiniz bir ülkede işlere başvurup orda deneyim kazandıktan sonra buradaki firmalara başvurun derim. Bir firma ile görüşmeniz sonlandıktan 6 ay ila 1 yıl arasında tekrar başvuru yapamıyorsunuz çünkü.

Küçük ve büyük firmalarda çalışanlar aradaki farkları görmüşlerdir. Bence en bariz farklılıkları şöyle; çok sorumluk alayım, çok şey öğreneyim diyorsanız ama maaş çokta dert değil derseniz küçük firmaları tercih edin derim, size çok şey katacaktır. Büyük firmalar daha durağandır, süreçler oturmuştur, ne nasıl yapılır öğrenebilirsiniz. Büyük bir işin küçük bir parçasını yapmanızı isterler. Orda da yükseldikçe daha fazla sorumluluk almaya başlarsınız. Daha bir alıştıra alıştıra ilerleme durumu vardır.

Buradaki firmaların çoğu “work-life balance” dedikleri kişisel hayatın ve iş hayatının dengesine önem veriyor. Bence bu firma kültürü buradaki yerel halkın kendine değer vermesinden ve bunu destekleyen bir devletin arkalarında olmasından kaynaklı. Yoksa firmalara kalsa Türkiye’dekine benzer bir durum olurdu. Zira burda bir Türk firması(ya da Türklerin yoğun olduğu bir ekipte) ya da Amerikan firmasında çalışıyorsanız bu denge çok korunamayabilir.

Peki maaşlar yeterli mi?

Evet, bence yeterli.

Şöyle ki; ilk zamanlar alışveriş yaparken aldığımız her şeyi altı ile (tabi şu an da durum daha fena) çarpmaktan kafamız ağrıyordu (şaka değil). Bir de taşındığınız eve vereceğiniz depozito, ev kirası, uçak biletlerinin parası, telefon hattının parasını vs. hep cebinizdeki daha önceden biriktirdiğiniz Türk lirasından harcıyorsunuz. İlk bir kaç ay rahat etmek için yanınızda toplu paranızın olması lazım. İnternette yıllık ne kadarlık harcamanız oluru hesaplayabildiğiniz uygulamalar vardı. Biz onlara bakarak ne kadar paramız olsa ilk yılı rahat geçinebiliriz hesaplamıştık.

Aldığınız maaş genelde size yapmak istediklerinizi yapabilecek fırsatı veriyor. Araba fiyatları Türkiye’ye göre çok ucuz kalıyor mesela. Orda araba almak için yıllarca para biriktirmeniz gerekirken burda enflasyon genelde sabit kaldığı ve yaşam standartları yüksek olduğu için araba almak rahat oluyor. Mesela araba almayıp kişisel olarak uzun süreli kiralama da yapabiliyorsunuz (‘lease’ diye geçiyor)

Genelde hemen hemen her şeyi kiralayabiliyorsunuz. Bir eşyayı alıp sonra yıllarca kenarda çürümesini izlemiyorsunuz. Ev ekonomisine bir katkı daha oluyor.

Ev almakta Türkiye’ye göre kolay.
Buraya gelmeden önce eşimin arkadaşlarıyla burası hakkında görüşmüştük. 3 katlı evi, 2 arabası vardı. Ben de acaba ne kadar kazanıyorlar ki bunları alabiliyorlar demiştim. Ama gelince anladım ki çok kazanmıyorlar. Devlet vatandaşına yardım ediyor, onlarda alabiliyorlar. Burda kiralar genelde çok pahalı, eğer merkez dışında bir yerde kalmıyorsanız. Bir ev kirası 2500euro ve fazlası olan yerler var. Ama bankadan 30 yıllık bir morgage ile her ay kendi evinize ev kirasından az meblağlarda ödeme yapıyorsunuz. Bu nedenle ev almak, kiralamaktan daha mantıklı bir hale geliyor. Tek başına ev almak tabi ki kolay değil. Ama evli bir çift ikisi de çalışıyorsa ev almaları çok rahat oluyor. Biz yıllarca Türkiye’de çalıştık ama bir ev bile alacak paramız olmamıştı. (ev fiyatlarını merak edenler buraya bakabilir)

Evden işe rahat gidebiliyor musun?

İstanbul çilesiyle, sabah ezanında kalkıp işe giden, ardından da akşam şanslıysam, 5'te işten çıkıp en erken 8'de evde olabilen biri olarak ulaşım bana göre çok çok rahat.

Evden iş yeri 45–50 dakikalık, 2 otobüs kullanarak gittiğim mesafedeydi. Arada bisikletle de işe gittiğim oldu. Otobüslerin zamanında gelmediği çok nadir oluyor. Gecikme olduğunu da hemen panolarda belirtirler. Sabah aynı saatte evden çıkıp, tahmin ettiğin saatte işte olabilmek büyük bir lüks. Hayatını planlayabilmene çok yardım ediyor. En basitinden çocuğumu kreşten alabilecek miyim ya da arkadaşlarımla buluşmaya yetişebilecek miyim sorusu olmuyor.

Sosyal Hayat

Felemenkler çok planlı insanlar. Her yere dakikası dakikasında giderler. Komşu ziyaretleri, çocuğuna ayıracağı vakit, spor yapacağı vakit vs. hep planlıdır. Her mağazada planlama defterlerinin satıldığını görebilirsiniz.

Sular altında kalmış bir yeri, ülke haline getirebilmeleri çalışkan olduklarını gösteren en güzel örnek bence. Çalışkan derken yeteri kadar çalışmaktan bahsediyorum. Bir arkadaşımız iş yerinde çalışan Felemenk arkadaşlarının saat 5 olduğu an, yazdığı bir kelime varsa onu bile tamamlamaz, kalemi havada bırakır, evine gider demişti. İngilizce kursuna gittiğim yerde bir hoca da değişik milletlerden olan öğrencilerin başarı kriterlerinden bahsetmişti. Mesela bir Felemenk sınavı geçmek için eğer en az 60 almak gerekiyorsa ve o 60 aldıysa bayram edermiş ama bir Japon öğrenci 99 aldıysa bu neden 100 değil diye hatasını anlamaya çalışır, çokta sevinmezmiş. Bence bu farklılığın nedeni; burda 60 puanı alan biri de mutlu olduğu bir mesleği yapabiliyor, mesleğinden istediklerini yapabilecek kadar para kazanabiliyor, 100 alan da. Ama örneğin bizim gibi sınav sistemi olan bir ülke de notun düşükse, ilerde düşük maaşlı bir işe girme ihtimalini arttırdığını biliyorsun ve bu da seni üzüyor tabi. Mükemmelliyetçi bireyler haline geliyoruz ister istemez.

İngilizce ile günlük işlerimizi halledebiliyor muyuz?

Kesinlikle evet. İlk geldiğim zamanlar çekingen olsam da zamanla günlük hayatımda ingilizce kullanmaya alıştım. Dışarı çıktığınızda 80 yaşındaki insanların süper ingilizce bildiklerini görünce şaşırmak ile beraber bir rahatlama da geldi. Felemenkçe öğrenene kadar ingilizce ile günlük işlerinizi halledebileceğinizi bilmek büyük rahatlık. Hastanede, eczanede, dişçide, okulda, hemen hemen her firmada ingilizce konuşuluyor.

Ancak uzun yıllar burda kalmayı düşünüyorsanız Felemenkçe öğrenmenizi tavsiye ederim. Komşularınız, yeni tanıştığınız insanlar kendi dilini öğrenmeye çalıştığınızı öğrenince çok seviniyor. Ayrıca iş başvuruları yaparken de görürsünüz felemenkçe bilmek sizin için artı bir özellik ve diğer adayların önüne geçmenizi kolaylaştırıyor. Bir de ilerde çocuğunuz olursa ya da varsa onun arkadaşları, öğretmeni ile konuşurken faydası olacaktır.

Ayrımcılık gördün mü? Bir kadın olarak iş bulmakta zorlandın mı? Başım örtülü biri olarak orada ayrımcılığa uğrar mıyım?

Buraya gelirken aslında en korktuğum konu buydu desem.

Şahsi olarak herhangi bir ayrımcılık yaşamadım, şüphelendiğim yerler oldu ama rahatsızlık seviyesinde değildi. Kurallara uyan bir millet oldukları için kendinize yapılan bazı şeyleri yanlış anlayabilirsiniz. Bu durumda da karşı taraf size ayrımcılık yapmasa bile siz öyle algılamış olursunuz, ki ilk zamanlar böyle şeylerin olması normal. Daha sonraları siz de kuralları öğrendikçe her şey daha mantıklı hale geliyor ve netleşiyor.

Ama ayrımcılık yapıldığına şahit oldum maalesef. Hintli bir çifte, market çıkışında bağıran, küfürler savuran ve ülkenize dönün diyen bir Hollandalı gördüm. Maalesef burda da dar kafalı, kendini eğitmekten yoksun insanlar var.

Bunu anlatıyorum çünkü burası da güllük gülistanlık değil. Nasıl ki Türkiye’de de iyi ve kötü insanlar varsa aynı şekilde burda da var. Bunu bilerek gelmeniz en azından beklentinizi çok yükseltmez.

Kapalı olduğu ya da kadın olduğu için ayrımcılığa uğranı görmedim ama kesin olmuyordur da diyemem. Yaşayan ama anlatmayanlar da vardır belki.

Arkadaşlarınız var mı, Hollanda’lı arkadaşlar edinebiliyor musunuz?

Türkiye’den buraya daha önce göçmüş ya da göçen çok arkadaşımız var. İstanbul’da arkadaşlarımızla çok zor bir araya gelebilirken, şimdi burada her zaman görüşebiliyoruz. Yol için vakit kaybetme gibi bir dert olmayınca ve işlerini planlayabildiğin için bir gününe her şeyi sığdırabiliyorsun.

Hollandalı arkadaşlarımız olmaya başladı. Tabi ki çok aşırı bir samimiyetimiz yok ama arada oturup muhabbet ettiğimiz, birlikte yemek yediğimiz arkadaşlarımız oldu. Bir kısmı çalıştığımız iş yerlerinden, bir kısmı İngilizce kursundan vs. hollandalı olmayan da bir çok arkadaşımız var.

Türkiye’deki ailen ile sık görüşebiliyor musun?

Amerika’ya gitmek istemememizin temel nedeni buydu. Hollanda 4–5 saatlik bir uçuş mesafesinde olması büyük avantaj bu anlamda. Corona nedeniyle sık gitmeye fırsat bulamasak da.

Ayrıca aileniz de sizi burda ziyaret edebilir. Mesela annem tek başına geldi buraya. Hiç bir sorun da yaşamadı. İngilizce bilmemesine rağmen 😄 Yanında taşıması için bir yazı verdik. İçine adımızı, ikamet adresimizi, annem yanımıza ziyarete geliyor ama ingilizce bilmiyor vs diye yazı yazdık. Kapıdaki görevli okumuş yazıyı ve tamam geçin demiş. Hatta Türkçe hoşgeldiniz demeye çalışmış.

Eğitim Hayatı

Ülke değiştiren çocuklu bir aile olarak çocuğun dili öğrenip öğrenmeme konusunda bir endişem olmadı. Bunda buraya kızım daha küçükken gelmemizin katkısı var. Küçük çocuklar sünger gibi her bilgiyi çekiyor. Sizden çok daha kolay şekilde dili öğreniyorlar. Benim korkum Türkçe okuma ve yazma nasıl öğreteceğim olmuştu. O konuya çok girmeyeceğim ama.

Ülke değiştirdiğimiz için kızım burdaki dille hemen temas kursun istedim. Bu nedenle de kreşe gönderdim. Hem yeni arkadaşları oldu, çabuk alıştı yeni duruma hem de bu sayede çalışabildim.

Eğer çocuk 4 yaşından küçükse kreşe gidebilir. Burda 4 aylıktan itibaren çocuklar kreşe gidebiliyor ve kreşler bu konuda deneyim sahibi. Eğer 4 yaşından büyükse normal okula başlaması gerekiyor. Zaten çocuğunuz 3 yaşına bastığı zaman belediyeden size bir zarf geliyor ve okul tercihlerinizi yapmanızı istiyorlar. Tercihleri yapmanız için de uzunca bir zaman tanıyorlar. Uzun süre kalma planınız yoksa, çocuğunuzu ‘international’ okula gönderip sadece İngilizce eğitim almasını sağlayabilirsiniz. Ancak okulun parası cebinizden çıkacaktır.

Okullar da Fransız eğitim sistemi benimsenmiş. Ayrıntılı bir konu olduğu için bu linke ve bu linke göz atmanızı öneririm.

Seçtiğiniz okula göre okuldaki göçmen çocuk oranı değişebiliyor. Biz okul tercih ederken televizyon, tablet gibi teknolojileri çok kullanmamasına dikkat ettik. Okulların eğitim kalitesi hemen hemen aynı olduğu için okul puanlarına, mezun ettikleri öğrencilerin gittikleri üniversitelere vs bakmadık. Okul puanının çocuğun başarılı ya da başarısız olmasında bir katkısı yok çünkü. Çocuk başarılıysa zaten her okulda başarılı oluyor. O yıllarda okuyan öğrencilerin durumları iyise okulun puanı yükseliyor, sonraki yıllar da düşebiliyor. Zaten ikamet ettiğiniz eve göre bazı okullarda önceliğiniz oluyor, yakın-uzak olma durumuna göre. Okullardaki yerleştirmeler ona göre yapılıyor.

İlk iki sınıf daha çok kreş tadında. Eğer çocuğunuz kreşe daha önce gittiyse zorlanacağını pek düşünmüyorum. Sadece arkadaşlarından ayrıldığı için ve tabi üstünü değiştirme, tuvalete kendi başına gitme gibi işlerini kendi yaptığı için zorlanacaktır ama kısa sürede alışacaktır eminim.

Üçüncü sınıftan itibaren CITO dedikleri sınavlara giriyor çocuklar, yılda iki kere. Ve bu puanlar en sondaki büyük sınav sonucu ile toplanıp bir puan oluşturuyor. Yani çocuğunuzun geleceğini bir sınav belirlemiyor. Ayrıca öğretmenin değerlendirmesi de çok önemli. Bir çocuk sınavlardan iyi puan alamayıp hocanın değerlendirmesi ile örneğin tıp okuyabiliyor. Tam tersi durum da söz konusu olabiliyor tabi.

Sonuç olarak; üniversiteyi burda okumak isterdim 😅

Umarım faydalı bir yazı olmuştur 🎉

--

--